İçeriğe geç

Ruhun kayitsiz kalmasi ne demek ?

Ruhun Kayıtsız Kalması Ne Demek? Bir Hikâyenin İçinden Anlamak

Bazı hikâyeler, kalbimizin sessiz odalarına dokunur; öyle derinden ki, kelimeler bile yankı yapmaya utanır. İşte bu yazı, o türden bir hikâyenin içinden geliyor. Belki senin de bir gün yaşadığın, belki de henüz yüzleşmeye cesaret edemediğin bir duygunun yankısı bu. “Ruhun kayıtsız kalması” ne demek, birlikte bir öyküyle anlayalım.

Bir Akşamüstü Başlayan Sessizlik

Ayşe, kafenin köşesindeki masada sessizce oturuyordu. Elinde yarısı soğumuş bir kahve, gözlerinde uzak bir düşünce… Karşısında ise Ali vardı — kelimeleri titizlikle seçen, her duygusuna mantık giydiren bir adam.

“Yani,” dedi Ali, kelimelerini ölçer gibi, “bazen hiçbir şey hissetmemek, hissetmekten daha güvenli oluyor.”

Ayşe’nin dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. “Ama Ali,” dedi yumuşak bir sesle, “ruhun kayıtsız kaldığında, insanın içinde bir şeyler eksilmiyor mu?”

Ali, derin bir nefes aldı. Gözleri bir an pencereden dışarıya, akşamın kızıllığına kaydı. “Belki eksiliyor,” dedi sonunda, “ama o eksikliği fark etmemek bazen yaşamak gibi geliyor.”

Erkeklerin Çözüm Odaklı Dünyası

Ali için duygular bir denklem gibiydi. Her sorun, çözülmesi gereken bir problem; her acı, mantıkla düzenlenmesi gereken bir tabloydu. “Kayıtsız kalmak” ona göre bir savunma biçimiydi — bir strateji. Çünkü duyguların ortasında kalmak, onu güçsüzleştiriyor, kontrolü elinden alıyordu.

Oysa Ayşe, ruhun kayıtsız kalmasını “soğuma” değil, “kapanma” olarak görüyordu. Bir insanın kendine bile dokunamaz hale gelmesi, içsel bir sessizliğin işaretiydi.

Ali bir çözüm ararken, Ayşe bir anlam arıyordu. Biri acıyı onarmak isterken, diğeri onu dinlemeyi seçiyordu. İşte o masada, iki farklı dünyanın çarpışması yaşanıyordu: biri stratejik, biri empatik.

Kadınların Empatik Dokunuşu

Ayşe, duyguların karmaşasından kaçmak yerine, onların içinden geçmeyi tercih ederdi. Çünkü ona göre ruh, kayıtsız kaldığında insan bir parçayı kaybederdi.

“Senin duygularını anlamaya çalışmıyorum, Ali,” dedi, gözlerini onunkilere dikerek. “Sadece ruhunun sustuğunu hissediyorum. Bazen en korkunç sessizlik, içimizdeki olur.”

Ali sustu. Bu kez çözüm aramadı, sadece dinledi. Çünkü Ayşe’nin sesi, çözümün değil, bağlantının sesiydi. Ruhuna dokunmak isteyen birinin sesiydi bu. Ve belki de ilk kez, kayıtsız kalmanın ne kadar ağır bir zırh olduğunu fark etti.

Ruhun Kayıtsız Kalması: Bir Duygusal Uzaklaşma

Ruhun kayıtsız kalması, aslında bir tür duygusal donma hâlidir. İnsan, bir noktada hissetmeyi bırakır; çünkü hissetmek, can yakar. Bu durum, çoğu zaman geçmişte yaşanan bir kırılmanın, bir hayal kırıklığının veya içsel bir yorgunluğun sonucudur.

Kimi zaman bir erkek, fazla stratejik olmanın ardına saklanır. Çünkü “zayıf görünmek” istemez.

Kimi zaman bir kadın, fazla empatiyle tükenir. Çünkü herkesin duygusunu taşımaya çalışırken, kendi ruhunun sesini duyamaz.

Ruhun kayıtsız kalması, aslında bir çığlıktır — sadece sessiz atılır.

Hikâyenin Sonu: Bir Bakışın Ardındaki Gerçek

Kafenin ışıkları yavaşça sönmeye başlarken, Ali Ayşe’ye baktı. Gözlerinde ilk defa bir şey parladı — ne tam bir umut ne de bir pişmanlık. Belki farkındalıktı, belki geç kalmış bir duygu…

“Ayşe,” dedi, “sanırım ruhumun neden kayıtsız kaldığını ilk defa anlıyorum.”

Ayşe, hafifçe gülümsedi. “İnsan ancak fark ettiğinde değişmeye başlar, Ali.”

O an, aralarındaki sessizlik bile anlamlıydı. Çünkü ruhlar, yeniden hissetmeye karar vermişti.

Son Söz: Senin Ruhun Ne Hissediyor?

Bazen ruhumuz, bizi korumak için kayıtsız kalır. Ama bu kayıtsızlık uzadıkça, içimizdeki sıcaklık azalır. Gerçek iyileşme, o sessizliği fark etmekle başlar.

Peki senin ruhun, en son neye kayıtsız kaldı?

Birine, bir söze, bir hayale mi?

Yorumlarda paylaş, belki senin hikâyende bir başkasının ruhu yankı bulur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
vdcasino güncel giriş